Kurye mi Kargo mu?
Kurye kavramı hayatımıza girdiğinden itibaren Kargo ile birbirine karıştırılmış ve de kıyaslanmıştır.
Birinci gerekçesi ücretlendirme olmuştur. Bundan dolayı aynı şehirlerde olsa bile insanlar daha ucuz(!) olduğunu düşünerek kargoyu tercih etmişlerdir.
Kargo derken tabi ki Türkiye çapında, ülkenin dört bir yanına teslimat yapabilen çok sayıda markası olan dev bir sektörden söz ediyoruz.
Ve bu sektör on binlerce çalışanı ile neredeyse ülkenin %70’ine hizmet veriyor. Ne muazzam değil mi?
Fakat son 10 yılda özellikle de markaların artması ve büyümesi sonrasında yaşanan çok ilginç ve tatsız olaylara bir bakmak gerekiyor.
Mesela, reklamlarıyla milyonları harcayan bu kargo firmalarından birinin, 444’le başlayan çağrı merkezini arıyorsunuz.
Telefonunun karşısındaki şahsa adres verip gönderinizin alınmasını istiyorsunuz. Ve tabi bu yapılan görüşmeler de kayıt altında. Ama akşam oldu, gelen giden kimse yok. Siz de ertesi gün tekrar arıyorsunuz.
Telefon numaranızı söylediğiniz de, kaydınızı görüyorlar ve diyorlar ki “dün kaydınızı alan arkadaşımız kaydınızı filan şubeye aktarmış ancak şube çok yoğunmuş bugün geleceklermiş!” Hüsran…
Üçüncü gün oluyor, ne gelen var ne giden ve tabi siz bir daha arıyorsunuz ne oluyor diye? Fakat o ne şube o kadar yoğunmuş ki sizden gelip hala alamıyorlar gönderiyi.
Siz de işi görülmeyen bir vatandaş olarak sinirlenip, başka bir kargo firması arayışına giriyorsunuz.
Başka firmanın saha elemanı 2 saat sonra geliyor ve yarım kiloluk gönderi paketinizi sizden alıyor.
Artık tamam, rahatınız zira paketiniz yarın gitmesi gereken adrese ulaşacak. Fakat daha sonra başka olaylar meydana gelecek bu paket için. :-)
Gönderdiğiniz paket, adresteki sokakta yalnızca kapı numarası yanlış yazılmış diye 300 liralık gönderiyi teslim etmiyor.
Paket üzerinde yazan telefonu aramıyor ve etrafa sormaya da yeltenmiyor. Sokağa kadar gelmiş olmasına rağmen geri dönüyor ve elindeki paketi, arabadaki diğer paketlerin yanına atıp, akşama kadar dolaşıyor ve mesai bitiminde şubeye gelip, yanlış adres diyerek paketi bırakıyor.
Şubedeki diğer çalışan arkadaşlar da paket sahibini arayıp durum bilgilendirmesi yapmıyor ama sisteme girip adresin hatalı olduğunu bildiriyor.
Milyar dolarlık firmanın bilmem kaç bin liralık web sayfasında gönderi kodunuzu girip detay kısmına baktığınızda o çok önemle beklediğiniz kargo gönderinizin 3 gündür sizden 500 metre ilerideki kargo şubesinde beklediğini hatta belki de iade olarak geri gittiğini görebiliyorsunuz.
Milyar dolarlar, milyonlar, binler ve sizin 300 liralık paketiniz. Kaybınızsa bilmem kaç gün.
Hakkınızı aramak istiyorsunuz ama kuralların böyle olduğunu söylüyorlar size. Adreste yoktunuz diyorlar. Aradık ama açmadınız diyorlar hatta kapıya kağıt da yapıştırma işi zaten merkezden gelen son talimatla kalktı diyorlar.
Yani mesele o ki; Ne kadar büyük şirket olursanız olun, teslimatı yapan arkadaş mutsuz ve işini sevmiyorsa, siz bu işi bu şekilde nihayetlendiremezsiniz.
Şimdi aynı konuyu Kuryeye uyarlayalım.
Kurye gelip direkt paketinizi adresten alır, adrese bakar, varış süresini hesaplar tatlı fakat yorgun bir tebessümle selam verip sizden ayrılır.
Teslimat süresine göre yerine ulaştırır. Bir bakar ki sokak doğru ama kapı numarası yanlış. Hemen gönderinin üzerindeki telefon numarasını arar. İrtibatı sağlayıp, gerçek numarayı öğrenir ve teslimatı gerçekleştirir. Daha kötü bir senaryoda ise gönderide telefon numarası yoktur. Önce sokaktaki tabelalara bakar, adresin üzerindeki detayları okur.
O da mı yok, esnafa sorar. Bakkal manav derken hay Allah bu da olmadı.
Genel merkezi arayıp problemi anlatır. Şirket irtibat görevlilerine, kaydı veren kişiye ulaşmalarını ister.
Müşterinin telefonuna ve kayıtlı mail adresine teslimat bilgileri iletildi bile.
Demek ki nedir? Bu işi başarmak için milyar dolarlık marka olmak değil görevini doğru yapan zincirin en sonundaki elaman olmak gerekiyormuş.
Unutmayalım!! Ucuz olması iyi olması demek olmuyor. Yaşadığımız ortamda zaman denen kavrama paha biçilemiyor maalesef.
Siz de zamanınızı ve paranızı sokağa atmayın.